Mimar Sinan ve
Osmanlı
Cami Mimarisinin
Gelişimindeki
Rolü
Edirne Selimiye Camisi kesitli aksonometri
(kaynak: Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi)
Esin Benian >>>
40
Mustafa Cambaz
Beylikten imparatorluğa
dönüşen Osmanlı’da toplumun
o günkü ihtiyaçlarına cevap
verebilecek nitelikte farklı
tipte birçok yapı inşa edilmiştir.
Ancak bu mimari ürünler
arasında devletin ekonomik
gücünün birer göstergesi de
olan camiler
ön plana çıkar. Osmanlı
camileri incelendiğinde de
mimari açıdan bir gelişim süreci
yaşandığı ve bu süreçte
Mimar Sinan’ın katkılarıyla
doruğa ulaşıldığı görülür.
16. yüzyılda Osmanlı
Devleti’nin en parlak
döneminde yaşamış olan Sinan,
Osmanlı sanatının
en büyük yapı ustasıdır.
Günümüz teknik imkânlarına
oranla hayli kısıtlı koşulların
söz konusu olduğu “tarımsal
düzen” mimarlığında, özellikle
kubbe mimarisine getirdiği usta
çözümleriyle evrenselleşmiş
olmasından ve mimarlığa
katkılarından
dolayı “Mimar Sinan”,
“Mimarbaşı Sinan” ve
“Koca Sinan” unvanlarıyla anılır.
Her ne kadar onun yaşamını,
Türk mimarlığına katkılarını,
sanatını ve eserlerini kısa bir
yazıda özetlemek hayli güç
ise de aşağıdaki satırlarda
yaşamından, Osmanlı
döneminde cami mimarisinin
ve kubbe tekniğinin gelişimine
katkısından, Osmanlı
mimarisine kazandırdığı üç
başyapıttan söz ederek
Sinan’ı anacağız
.
Mimar Sinan’ın Hayatı
Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğan Abdülmennan
oğlu Sinan’ın doğum tarihi kesin olarak
bilinmiyor, ancak 1489 olabileceği hususundaki gö-
rüşler yoğunlukta. Yavuz Sultan Selim zamanında
devşirme olarak toplanan gençler arasında Yeniçeri
Ocağı’na alınan Sinan, sırasıyla acemioğlan, yeni-
çeri, atlı sekban, yayabaşı (bölük komutanı), zenberekçibaşı
ve haseki unvanlarıyla Yeniçeri Ocağı’nın
en büyük subaylarından biri olmuştur. Yavuz Sultan
Selim ve Kanuni Sultan Süleyman ile birçok sefere
katılan Sinan’ın askerlik alanındaki bu yükseli-
şi askerlik yönünden çok, sergilediği ustalık başarı-
sına bağlanmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş topraklara
sahip olduğu dönemde yaşayan Mimar Sinan,
1539’da Mimarbaşı Acem Ali adıyla tanınan
Alaeddin’in vefatı üzerine, mimarbaşılığa atanmış-
tır. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad
dönemlerinde mimarbaşı olarak görev yapmış, imparatorluğun
gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının
tasarlanmasında ve uygulanmasında bü-
yük rol oynamıştır. 1588’de vefat eden Sinan, Osmanlı
döneminde çok sayıda cami inşa etmiş olmakla
birlikte mescit, medrese, darül-kurra, türbe,
imaret, darüşşifa, su yolları, köprü, kervansaray,
saray, mahzen ve hamam olmak üzere birçok
eser vermiştir. Ancak onun en büyük arzusu, cemaati
gök kubbe gibi büyük bir kubbe altında toplayan,
mekân birliği tam, aydınlık ve ferah bir cami
inşa etmek olmuştur.
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
41
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü
Sinan’ın Mimarlığı
Katıldığı seferler sayesinde yarım yüzyılı aşkın
süre boyunca araştırma ve gözlem yapma imkânı
bulan Sinan, kendinden önceki çeşitli kültürlere
ilişkin eserleri izlemiş ancak hiçbir kopyacılı-
ğa ve taklitçiliğe başvurmadan gözlemlerini sentezlemeyi,
kendi üslubunu yaratmayı başarmış-
tır. Ayasofya’yı ve Beyazıt Camisi’ni inceleyen
Sinan’ın Süleymaniye’de kendi sentez yöntemlerine
göre ulaştığı yorum da bu tutumunun bir göstergesidir.
Sinan’ın eserleri incelendiğinde akılcılığın ön
planda yer aldığı görülür. Çizgiler, biçimler ve hacimler
belli bir güzelliği oluşturmak için adeta birbiriyle
yarışır niteliktedir. Kubbe, kemer ve ayaklar
sadece yapının yüklerini taşımakta görev almazlar;
bu elemanlara yapının sanatsal (estetik) değerini
artırıcı plastik form da verilmiştir. Sinan, yapılarındaki
güzelliği bezemeden çok biçim ve çizgilerin
oluşturduğu oran ve orantılarda aramış-
tır. Her şey önceden düşünülmüş, hiçbir şey tesadüfe
bırakılmamıştır. Yapıyı oluşturan her eleman
bir diğerinin devamı şeklinde algılanır, bu sebeple
onun eserlerini bir tabloyu seyredercesine izlemek
mümkündür.
Sinan Ayasofya’yı incelemiş fakat kopya
etmemiştir. Özellikle sentezci bir yaklaşımla
Ayasofya’nın teknik problemlerini ve estetik açı-
dan zayıf kalan yönlerini tespit etmeye ve tespit
ettiği sorunları da kendi yapılarında gidermeye
çalışmıştır. Ayasofya’ya oranla daha sağlam, daha
dayanıklı ve estetik açıdan daha zarif yapılar üretmeye
çaba göstermiştir.
Mimar Sinan, sadece yapının plastiğini doruğa
ulaştıran bir sanatçı değildir. Özellikle anıtsal nitelikteki
bir yapıyı kentin en uygun yerine konumlandırarak
ve çevresiyle uyumunu sağlayarak şehircilik
anlayışını da sergilemiştir. Bu yaklaşımının
en büyük göstergeleri İstanbul’da Haliç’i ve Boğaz’ı
görebilen bir tepede yükseltilmiş Süleymaniye Camisi
ile Edirne’de tüm görkemi ile kentin her yerinden
görülebilecek şekilde bir tepeye oturtulmuş
Selimiye Camisidir.
Sinan Öncesinde Osmanlı
Cami Mimarisi
Osmanlı’nın dini mimarisi İslam kültürünün
gerekleri doğrultusunda oluşmuştur. Dini mimarinin
ana yapısı olan cami, İslam dininin yayıldı-
ğı coğrafi sınırlar içinde iklim koşullarına ve yerel
verilere de bağlı olarak değişik biçimlerde tasarlanmıştır.
Osmanlı Dönemi öncesinde, Anadolu’da da
İslam ülkelerinin oluşturduğu cami biçimleri çok
az değişikliğe uğrayarak gelişim göstermiştir. Bu
camilerde iç mekân, taşıyıcı niteliğe sahip birçok
ayak veya sütunla bölünmüştür.
Osmanlı cami mimarisi daha 14. yüzyılda anıtsal
mekân tasarımı açısından büyük gelişmeler
göstermeye başlamış, özellikle kubbe, mekân tasarımının
temel bir elemanı olmuştur. Osmanlı mimarlığının
erken döneminde, bölgesel inşa teknikleri
kullanılarak tek kubbeli (örneğin İznik Hacı
Özbek Camisi, İznik Yeşil Cami), çok ayaklı/çok
kubbeli (örneğin Bursa Ulu Cami, Edirne Eski Camisi)
ve tabhaneli/zaviyeli (örneğin Bursa Orhan
Gazi Camisi, Edirne Muradiye Camisi) cami tiplerinin
kullanıldığı görülür.
15. yüzyılda adeta bir kubbe mimarisine dönü-
şen Osmanlı mimarisinde çok ayaklı/çok kubbeli
ulu cami tipi terk edilerek Edirne’deki Üç Şerefeli
Cami (1437-1447) gibi bir sonuca ulaşılmış-
tır. Üç Şerefeli Cami, Osmanlı mimarisinin normal
gelişme imkânlarını aşarak beklenmedik, şa-
şırtıcı bir sanat eseri olarak karşımıza çıkar. Dik-
İznik Hacı Özbek Camisi plan şeması
Bursa Ulu Cami plan şeması
Edirne Eski Camisi plan şeması
Mustafa Cambaz
42
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
dörtgen plana sahip kapalı ibadet mekânı, mihrap
önünde bir duvardan diğer duvara kadar uzanan
büyük bir kubbe ve iki yanda ikişer kubbe ile örtülmüş,
böylece taşıyıcı ayak sayısı ikiye indirgenerek
iç mekânın çok sayıda ayak tarafından bö-
lünmesi engellenmiştir. Buna karşın mekân bü-
tünlüğü, ağır taşıyıcı ayaklar ve bunları birleştiren
alçak kemerler tarafından zedelenmiş, üst örtüde
de ana kubbe ile yan kubbeler arasında olu-
şan üçgen boşluklar ustaca kapatılamamıştır. Ancak
bu yapı 100 yıl sonra Mimar Sinan tarafından
tasarlanan camilerin ana fikrini geliştiren bir öncü
olarak önem kazanmıştır. Ayrıca Osmanlı mimarisinde
klasik dönemi hazırlayan yapılar arasında
sayılmaktadır.
İstanbul’un fethinden sonra cami tasarımında
yeni açılımlar izlenir. Ayasofya’nın örtü sistemi,
Osmanlı cami mimarlığına esin kaynağı olmuş-
tur. Fetihten sonra inşa edilen Eski Fatih Camisi
(1462-1470), Üç Şerefeli Cami’nin ve Ayasofya’nın
bir uyarlaması olarak görülebilir. Bu caminin
mekân örtüsünde kubbe-yarım kubbe birlikteli-
ği görülür. Nitekim bir büyük kubbe, kıble yönü-
ne doğru bir yarım kubbe ve yanlarda üçer küçük
kubbe ile genişletilmiştir. O zamana kadarki en
büyük kubbesi (26 metre çapında) ile Fatih devri
camilerinin de en büyüğü olan Eski Fatih Camisi
klasik ölçüleri, oranları ve mimarisi ile kendinden
sonraki İstanbul ve Edirne camilerine örnek
olmuştur. Eski Fatih Camisi’nin şemasını bir
adım daha ileriye götürerek yeni gelişmeye basamak
teşkil eden İstanbul Beyazıt Camisi (1501-
1505) ise Osmanlı mimarlığına belirli ölçüde simetri
ve oran getirmiştir. Bu yapıda ana kubbe, giriş
ve mihrap yönlerinde iki yarım kubbe ile açılmış
ve yan bölümlerin üzerini örten eş büyüklükteki
küçük kubbelerin sayısı dörde çıkmıştır. Bu
noktada sözü edilen gelişmelerin, klasik Osmanlı
döneminin kapılarını aralamakla birlikte Sinan
mimarlığını doruğa ulaştıran basamakları da teş-
kil ettiği söylenebilir.
Osmanlı Cami Mimarisinin ve
Kubbe Tekniğinin Gelişimine Sinan’ın
Katkıları
Osmanlı cami mimarisinde kubbe tasarımın
ölçütü kabul edilmiş, aynı zamanda yapının bi-
çimlenmesini yönlendiren çıkış noktası olmuştur.
Bu bağlamda anıtsal nitelikteki camilerin tasarı-
mında en büyük rolü kubbeler oynamıştır denilebilir.
Bu konuda da Mimar Sinan, kendinden önceki
örnekleri geride bırakacak ve onu en büyük
arzusuna ulaştıracak nitelikte çözümler üretmesini
bilmiş, böylelikle dünya mimarlık tarihine eş-
siz eserler kazandırmayı başarabilmiştir.
Mimar Sinan, küresel yarım kubbenin geometrik
saflığını bozmayacak şekilde birtakım biçimsel
düzenlemeler denemiş, yaşamı boyunca bu denemelerin
estetik kalitesini de yükselterek çalışmalarını
sürdürmüştür. Onun mimarlığında kubbe yapının
ağırlık merkezini oluşturmuş, yapı strüktü-
rü de kubbenin desteklenmesi doğrultusunda bi-
çimlenmiştir. Özellikle anıtsal camilerinde yapı-
nın egemen elemanı olan kubbe yapıdan koparılmamış,
adeta yapı ile bütünleştirilmiştir.
Yaklaşık bir asırlık ömrünün yarısını gözlem,
araştırma ve deneyime adayan Sinan’ın, analizci
döneminde kubbeyi iyi inceleyip kubbe sorunlarını
çözebilecek düzeyde olgunluğa ulaştıktan
sonra üretim dönemine geçtiği söylenebilir. Nitekim
üretim sürecindeki ilk büyük kubbesini Şehzade
Camisi’nde (19 metre çapında), ikinci büyük
kubbesini Süleymaniye Camisi’nde (26,5 metre çapında),
üçüncü ve en büyük kubbesini de Selimiye
Camisi’nde (31,5 metre çapında) gerçekleştirmiştir.
İstanbul Şehzade Camisi
kubbelerinin iç mekandan
görünümü (Üstte)
İstanbul Süleymaniye Camisi
kubbelerinin iç mekandan
görünümü (altta).
Edirne Muradiye Camisi plan şeması
Edirne Üç Şerefeli Cami plan şeması
Celalettin Güneş Yılmaz Tufan / wowturkey.com
43
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü
Sinan’ın “çıraklık eserim” diye tanımladığı ilk
büyük eseri Şehzade Camisi’dir. Bu cami Kanuni
Sultan Süleyman tarafından, 21 yaşında ölen oğ-
lu Şehzade Mehmed’in hatırasına 1543-1548 yılları
arasında inşa ettirilmiştir. Bu yapıda kubbe-yarım
kubbe problemini ele alan Sinan, Ayasofya’nın
ve Beyazıt Camisi’nin plan şemalarını aşarak ideal
bir merkezî plan oluşturmuştur. Kapalı ibadet
mekânının üst örtüsü, dört taşıyıcı ayak üzerine
oturan büyük kubbe ve bu kubbeyi dört yönde çeviren
yarım kubbeler ile köşelerde yer alan küçük
kubbelerden oluşmaktadır. Sinan’ın bu camideki
yeniliği, bilinen bir plan şemasını farklı bir şekilde
yorumlayarak anıtsal boyutlarda kullanmış olması
ve ideal bir merkezî plan oluşturmasıdır. Nitekim
bu plan şeması, kendisinden sonra inşa edilen
Eminönü’ndeki Yeni Cami’de, Sultanahmet
Camisi’nde ve Yeni Fatih Camisi’nde de kullanılmıştır.
Sinan, Şehzade Camisi’nin dış mimarisinde
de daha önce görülmemiş bir eleman kullanarak
yeniliğe gitmiştir. Kapalı ibadet mekânının iki
yanında revaklar düzenleyerek ağır kitle etkisini
hafifletmiş ve yan revakların ortasına yerleştirdi-
ği girişlerle de planın merkezîliğini vurgulamıştır.
Şehzade Camisi ile kendi üslubunu ortaya koymaya
başlayan Sinan, aynı zamanda hem anıtsal mimarinin
hem de “Osmanlı klasik mimarisi” olarak
tanımlanan bir dönemin yolunu açmıştır.
İnşası Şehzade Camisi ile aynı yılda tamamlanan
Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi ise Eski Fatih
Camisi ile Şehzade Camisi’nin bir varyasyonu
ve kubbe + üç yarım kubbe denemesi olarak de-
ğerlendirilebilir. Mimarbaşı, Şehzade Camisi’nde
mutlak bir merkezî plan uygulamasına rağmen bu
yapıda farklı bir çözüme gitmiş, enine gelişmiş ibadet
mekânı denemelerinin ilkini gerçekleştirmiştir.
Bu yapıda Şehzade Camisi’nin giriş yönündeki yarım
kubbe ile iki köşe kubbesinin yerine 5 kubbeli
bir son cemaat yeri ve köşelere de iki ince minare
yerleştirerek yüksek ve ahenkli bir cephe tasarlamıştır.
Son cemaat yerini ise sütun ve kemerler
üzerinde, meyilli çatı ile örtülü geniş bir revakla
çevrelemiştir. Bir diğer yaklaşımla da, Eski Fatih
Camisi’nde ana kubbenin iki yanında yer alan iki-
şer küçük kubbe yerine birer büyük yarım kubbe
yerleştirmiştir.
Mimarbaşı Sinan, 1550-1557 yılları arasında
Kanuni Sultan Süleyman’ın kendi adına inşa ettirdiği
Süleymaniye Camisi’nde ise sultanın gücünü
de simgeleyecek nitelikte büyük boyutlu bir cami
tasarlamıştır. Bu yapıda, Beyazıt Camisi’nde uygulanmış
olan kubbe + iki yarım kubbeli plan şeması-
nı denemiştir. Ölçü itibariyle Ayasofya’ya yaklaşan
Süleymaniye’de, kendi çağının teknolojisini kullanarak
daha güçlü bir iç mekân etkisi yaratmayı ba-
şarmıştır. Ayasofya’yı ve Bayezid Camisi’ni inceleEdirne
Selimiye Camisi kubbelerinin iç mekandan görünümü
Ayasofya’nın plan şeması
İstanbul Eski Fatih Camisi
plan şeması
İstanbul Beyazıt Camisi plan şeması
İstanbul Şehzade Camisi plan şeması
İstanbul Üsküdar Mihrimah Sultan
Camisi plan şeması
İstanbul Süleymaniye Camisi
plan şeması
Mustafa Cambaz
44
Bilim ve Teknik Ocak 2011
yen Sinan, yeni eseri için en uygun oranları aramıştır.
Aynı zamanda iç mekân ile dış kitle etkisi
birlikte düşünülmüştür. Sinan’ın “kalfalık eserim”
dediği Süleymaniye’de büyük kubbe, dört bü-
yük taşıyıcı ayak üzerine oturarak giriş ve mihrap
yönünde iki yarım kubbe ile desteklenmiş, yarım
kubbeler de iki çeyrek kubbe ile genişletilmiştir.
Yan bölümler de beşer kubbe ile örtülmüş, ancak
birbirine eşit kubbelerin monotonluğu yerine bir
büyük bir küçük kubbe (a-b-a-b-a) ritmi ile deği-
şik bir etki yaratılmıştır. Dolayısıyla ortada kalan
kubbe, köşelerdeki kubbelerle aynı genişlikte tutularak
yan bölümler iç mekânla birleştirilmiştir. Sonuç
olarak iç mekânda mistik bir ferahlık ve geniş-
lik etkisi yaratılmıştır.
Sinan’ın Süleymaniye ile Selimiye inşaatı arasındaki
süreçte dikkatini Edirne’deki Üç Şerefeli
Cami’ye de yönelttiği görülür. Üç Şerefeli’den
100 yıl sonra İstanbul Beşiktaş’taki Sinan Paşa
Camisi’nde (1555), Rüstem Paşa Camisi’nde (1561)
ve Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde (1562-
1565) Üç Şerefeli’nin varyasyonlarını denemiştir.
Plan şeması açısından Üç Şerefeli’nin özdeşi kabul
edilen Sinan Paşa Camisi’nde, dikkate değer gelişme
olarak, iç mekândaki taşıyıcı ayakların inceltilmesinden
ve kemerlerin yükseltilmesinden söz edilebilir. Bu
yapıda Üç Şerefeli’nin planını tekrarlayan Sinan, Üç
Şerefeli’de izlenen iç mekân sorunlarını çözümlemeye
çalışmıştır. Bu denemesinden sonra da mihraba paralel
olarak enine gelişim gösteren dikdörtgen bir planın
üzerini, mekân birliğini ve bütünlüğünü sağlayarak
örtebilmek için birtakım girişimlerde bulunmuştur.
Rüstem Paşa Camisi’nde dikdörtgen planın üzeri
ortada büyük bir kubbe (dört köşeden eksedralarla
desteklenmiş), yanlarda da üçer adet aynalı tonoz
ile örtülmüştür. Ancak bu örtü sisteminde bü-
yük kubbenin sekiz ayağa oturması, iç mekânda duvarlardan
bağımsız dört adet büyük serbest taşıyıcı
ayağın yer almasına yol açmıştır ki bu da mekânsal
bütünlüğü kısmen zedelemiştir. Plan olarak Rüstem
Paşa Camisi ile hemen hemen benzer oranlara sahip
Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde ise Rüstem
Paşa’daki aynalı tonozların yerine küçük kubbeler,
eksedraların yerine de pandantifler kullanılmıştır.
>>>
İstanbul Süleymaniye Camisi
İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan
Camisi plan şeması
İstanbul Rüstem Paşa Camisi plan şeması Mustafa Kumbar
45
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü
Ancak her iki yapıda da yan bölümler daha alçak
(düşük kotta) tutularak merkezî kubbe vurgulanmış,
böylelikle gerek Üç Şerefeli’ye gerekse Sinan Paşa’ya
göre, iç mekânın algılanışında ve yapının dış görünü-
şünde farklılık yaratılmıştır.
Mimar Sinan’ın Rüstem Paşa Camisi ile başladı-
ğı sekizgen deneyimi (büyük kubbeyi sekiz adet taşı-
yıcı ayak üzerine oturtması), Osmanlı’nın ve kendisinin
başyapıtı kabul edilen Edirne’deki Selimiye Camisi
ile doruk noktasına ulaşmıştır. Sinan’ın amacına
tam olarak kavuştuğu, arzusunun gerçeğe dönüştüğü
eseri, “ustalık eserim” diye tanımladığı Edirne Selimiye
Camisi’dir. Sultan II. Selim döneminde, 1568-1575
yılları arasında inşa edilen Selimiye, kubbe altı mekân
birliğinin tam olarak çözüldüğü bir örnek olarak kar-
şımıza çıkar. Sinan bu yapısında cemaati aynı kubbe
altında toplamayı ve büyük bir açıklığı tek kubbe ile
geçmeyi başarmıştır. Caminin plan şeması, gördüğü-
müz tüm cami plan şemalarından farklı olarak hemen
hemen tüm geometrik formları içerir. Zeminden
yaklaşık 43 metre yüksekteki 31,5 metre çaplı kubbe,
8 büyük ayak (filayağı/pilpaye) ile taşıtılmış ve yapı-
nın köşelerine doğru yönlenen dört eksedra ile daha
da geniş bir alan oluşturma yoluna gidilmiştir. Ana
mekânın zemindeki dikdörtgen şeması, düşük kotta
kalan mahfillerle sağlanmıştır. Mahfillerin sona erdi-
ği kotta ise plan bir kareye dönüştürülmüştür. Eksedralarla
bir yandan kubbe kasnağının yuvarlağı hazırlarken,
diğer yandan kareden sekizgene yumuşak bir
geçiş sağlanmıştır. Kubbe kasnağının yuvarlağı da onu
örten 31,5 metre çaplı kubbeyle sıfır noktasına ulaş-
mıştır. Mimar Sinan büyük kubbeyi, kübik hareketsiz
dört duvar üzerine koymak yerine, dikdörtgenden yuvarlağa
değişimi yumuşak geçişlerle sağlanan hareketli
bir gövdeye taşıtarak yapıyı monotonluktan da kurtarmıştır.
Ayrıca duvarlara açılan çok
sayıda pencere ile ferah ve aydınlık
bir iç mekân yaratmıştır.
Mimar Sinan, Selimiye’nin
yüzyıllarca ayakta kalabilmesini
sağlamış, mekân-strüktür ilişkisini,
estetiği de göz önüne alarak
mükemmel bir kompozisyonla
birleştirmiştir. Geniş bir iç mekân,
iyi seçilmiş bir yapı strüktürünün
verdiği tüm imkânlarla gerçekleş-
tirilmiştir. Eşsiz kubbenin sekiz
ayak tarafından taşıtılması ve bu
ayakların yapı içinde dengeli bir
biçimde yerleştirilmiş olması, yapı
statiğine verilen önemi göstermektedir.
Zeminden kubbeye kadar
ahenkli bir düzene sahip iç mekan, strüktür elemanları
ile bütünleştirilmiştir. Strüktür elemanlarının
ustalıkla kullanımı, gerek iç mekanın gerekse yapı kitlesinin
oluşumunda en büyük rolün sahibidir. Zeminden
ana kubbeye kadar tüm strüktür elemanlarının
kademeli yükselmesi, yapı dışında olduğu gibi içinde
de hareketliliği sağlamaktadır. Ayrıca ana kubbe ile bu
kubbeyi destekleyen yarım kubbelerin arasında ölçü
farklılığının olması hem yapı içinde hem de yapı dı-
şında dikkatleri tek kubbe üzerine çekmektedir. Ana
kubbenin dört köşesine yerleştirilen minareler ile sekiz
köşesindeki ağırlık kulelerinin de bu izlenimdeki
payları büyüktür.
Sinan Selimiye’de, revaklı avlunun ortasına yerleş-
tirdiği şadırvan ile dışarıda, ana kubbe aksındaki mü-
ezzin mahfili ve müezzin mahfilinin altında yer alan
küçük iç şadırvan ile de iç mekânda merkezîliği vurgulamıştır.
Ayrıca iç mekânda olduğu gibi revaklı avluda
da tekdüze yapılaşmadan söz etmek mümkün de-
ğildir; son cemaatte bir büyük bir küçük sivri kemerli
revak dizisi, diğer üç yönde düşük kotta (daha alt seviyede)
geniş sivri kemerli revaklar ve üst örtülerinde üç
farklı büyüklükte kubbeler görülmektedir. Güneydo-
ğu yönünde (kıble cephesinde) mihrap nişi yapı dışına
taşırılmış ve iki yanına sivri kemerler ile küçük yuvarlak
kemerlerden oluşan revaklar yerleştirilmiştir. Kuzeydoğu
ile güneybatı yönlerindeki yan cephelerde ise
revaklı bölümlerin birinden yapı içine giriş verilmiş ve
bu revaklarda farklı kemer dizileri kullanılmıştır.
Şehrin her köşesinden görülebilecek şekilde, şehre
hâkim bir noktada konumlandırılmış Selimiye’nin en
önemli özelliklerinden biri de akustiğidir. Selimiye’nin
içinde ezan okuyan müezzinin yankılanan sesi, akustiğin
mükemmelliğini gösterirken ruhumuzun derinliklerine
kadar inmektedir.
Şüphesiz Selimiye Camisi, Mimar
Sinan’ın hayatı boyunca edindiği
deneyimlerin bir bileşkesidir.
Ancak Sinan, gerek Selimiye’nin
inşası sırasında gerekse inşasından
sonra, yaşamının sonuna de-
ğin kubbeli yapının strüktürel ve
biçimsel sorunları üzerinde çalış-
malarını sürdürmüştür.
Örneğin Piyale Paşa Camisi
(1571) Sinan’ın, Osmanlı’nın
erken dönemine ait çok ayaklı-
çok kubbeli camiler grubunda
yer alan Bursa Ulu Cami ve
Edirne Eski Camisi gibi örnekleri
ele aldığı bir yapı olarak
karşımıza çıkmaktadır. Strük-
İstanbul Zal Mahmud Paşa Camisi
plan şeması
İstanbul Piyale Paşa Camisi
plan şeması
Edirne Selimiye Camisi planı
(kaynak: Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi)
İstanbul Tophane Kılıç Ali Paşa
Camisi plan şeması
İstanbul Azapkapı Sokollu
Camisi plan şeması
46
<<<
türel ve mekânsal düzen açısından katı ve kasvetli
bir etki yaratan erken dönem örneklerine oranla
Piyale Paşa Camisi, gerek strüktürel öğelerin dı-
şarıya yansıtılmasıyla gerekse pandantiflerin dışarıdan
izlenebilmesiyle farklılık göstermektedir. Ayrıca
iç mekânda kubbe ile örtülü ünitelerin yanlarında
mahfillere yer verilmesi, bu tip yapılarda da
mekân genişlemesinin mümkün olabildiğinin bir
göstergesidir. Girişin tam mihrap ekseninde yer almaması
ve iki farklı giriş ile ibadet mekânına ula-
şılması da bir başka yenilik olarak değerlendirilebilir.
Böylece ibadet mekânına girenlere dolaylı bir
mekân algılama süreci yaratılmıştır.
Sinan’ın Selimiye’den sonraki eserleri de özellikleri
ile göz dolduran küçük tekrarlardır. Eyüp’teki
Zal Mahmud Paşa Camisi (1575-1580), enine gelişmiş
dikdörtgen planın son derece özgün bir çö-
züme ulaştırıldığı yapıdır. Azapkapı Sokollu Camisi
(1577) bazı yenilikler görülmekle ve küçük boyutlu
olmakla birlikte Selimiye’nin varyasyonu niteliğindedir.
Sinan, Tophane Kılıç Ali Paşa Camisi’nde (1580)
ise Ayasofya’nın plan şemasına geri dönmüş, yan bö-
lümleri ayıran duvarları ortadan kaldırarak genişli-
ği uzunluğuna yakın bir cami mekânı yaratmıştır. Bu
yapının bir cami olmasına karşın, Ayasofya’ya oranla
bir bazilikadan beklenebilecek nitelikleri daha belirgin
taşıdığı, hatta Sinan’ın Ayasofya ile hesaplaşması
olarak görülebileceği ifade edilmektedir.
Son söz olarak,
Mimar Sinan’ın sadece Osmanlı mimarisine de-
ğil, günümüz mimarisine de katkısı büyüktür. Sinan,
özellikle Selimiye ile hem sanatının ve ustalığının bü-
yüklüğünü kanıtlamış hem de mimarlığa örnek bir
eser teşkil etmiştir. Selimiye konumu, elemanların
birlikteliği ve mekân-strüktür ilişkisinin yarattığı estetik
ile günümüze yalnız dini bir yapının özelliklerini
değil, tüm tasarımlarda düşünce ve estetiğin nasıl
birleştirilebileceği fikrini de taşımıştır.
Sinan’ın Osmanlı cami mimarisine katkılarını,
birkaç eseri üzerinden okuyucularla paylaştığımız
bu yazı ile Türk mimarlığının yolunu açan büyük
üstadı bir kez daha anmış bulunuyoruz.
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Trakya Üniversitesi
Mimarlık Bölümü’nden
2000 yılında mezun olan
Esin Benian, yüksek lisans
ve doktora eğitimini
aynı bölümde tamamladı.
Yüksek lisansta Bulgar
Ortodoks kiliseleri üzerine,
doktorada modern mimari
üzerine çalıştı. 2001
yılında Trakya Üniversitesi
Mimarlık Bölümü Mimarlık
Tarihi Anabilim Dalı’nda
araştırma görevlisi
olarak başladığı görevine,
2008’den itibaren
öğretim görevlisi olarak
devam ediyor.
Kaynaklar
Aslanapa, O., Türk Sanatı, Remzi Kitabevi,
5. Basım, 1999.
Çamlıbel, N., Sinan’ın Mimarlığında Yapı
Strüktürünün Analitik İncelenmesi, Yıldız Teknik
Üniversitesi Basım-Yayın Merkezi, 1998.
Kuban, D., Osmanlı Mimarisi, YEM Yayın, 2007.
Kuran, A., Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı
Yayınları, 1986.
Özer, B., “Cami Mimarisinde Çoğulculuğun
Temsilcisi Olarak Mimar Sinan”,
Yapı-75, s. 27-52, Ekim 1987.
Edirne Selimiye Camisi
Mustafa Cambaz Mustafa Cambaz
Selimiye son cemaat yeri kemerleri
47
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder